Bir şey yaşarsınız ama aslında yaşadığınız başka bir şeydir. Hıçkırarak ağlarsınız ama aslında kahkahalar atmışsınızdır. Sevgi, mutluluk, zafer, hepsi birer yanılsamadır. Yaşam kurgudur, gerçek düştür. Yalnızca inancınızla biçimlenen bir avuç hamur. Neye inanıyorsanız, gerçek odur.
Bir kişinin çocukluğundan süregelen ve tüm yaşamını etkileyen ruhsal bozukluğunu satır aralarına saklanmış ipuçlarıyla, kahramanın sık sık başvurduğu iç gözlemlerle anlatan bu roman benzer durumları anlatan romanlaradan çok farklı. Tüm sözlerini bir kerede sarfetmektense sık sık geri dönüşler yaparak düşünce yoğunluğunu tüm kitaba yayan yazarın kullandığı dil de diğer romanlardan farklılık gösteriyor. Yazar sözcükleriyle okuyucunun tüm duyularına hitap ediyor.
Kamuoyunun müzik grubu Ezginin Günlüğü’nün solisti olarak tanıdığı Hüsnü Arkan’ın, 12 Eylül döneminin bunalımlı günlerini, polisiye bir gerilimle anlattığı ikinci romanı.
İlk romanı “Ölü Kelebeklerin Dansı”nda fantastik bir hikaye anlatıyordu Hüsnü Arkan. Bir cinayete kurban gittiğini bilmesine rağmen, katilini hatırlayamamaktan dolayı sıkıntılar çeken genç bir adamın, ölüler ve canlılar dünyası arasındaki yaşantısını; duyguların, düşüncelerin, zamanın ve mekanın önemsiz olduğu, insan yaşamının canlı ya da ölü oluşunun bir düşe, her şeyin bir yanılsamaya dönüştüğü bir metinde işlemişti. Dar anlamda bir polisiye kurgu, romanın meraka ilişkin gereksinimlerini karşılıyor, ama, aslolan ölümün, gerçeğin, zamanın sorgulanışı oluyordu. Bu romanını da “gerçeğin ne, düşün ne olduğu” sorularına ayırmış yazar ve polisiye kurgusunu da tekrarlamış. Üstelik yakın tarihin yaşanmış siyasiolaylarına yapılan göndermeler ve belli bir mekanın seçilmesiyle,bu hikayesinin polisiye yanı daha çekici. Ne var ki, polisiyeye özgü motiflerin varlığını sayfalar ilerledikçe, sona doğru yaklaştıkça fark ediyor ve bütün olup bitenleri bir kez daha gözden geçirmek ihtiyacını hissediyoruz. Zaten Hüsnü Arkan’ın amacı da bu; gerçeğin görünürdekinden farklı olduğu, hatta gerçek bile olmayıp bir kurgudan, bir yanılsamadan ibaret olduğu..! Tıpkı kapaktaki tanıtımdaki gibi yani; “bir şey yaşarsınız ama yaşadığınız başka birşeydir. Hıçkırarak ağlarsınız, ama aslında kahkahalar atmışsınızdır. Sevgi, mutluluk, zafer hepsi birer yanılsamadır. Yaşam kurgudur, gerçek düştür. Yalnızca inancınızla biçimlenen bir avuç hamur. Neye inanıyorsanız gerçek odur”.
Kitap Yorumları - (3 Yorum)
Bir kişinin çocukluğundan süregelen ve tüm yaşamını etkileyen ruhsal bozukluğunu satır aralarına saklanmış ipuçlarıyla, kahramanın sık sık başvurduğu iç gözlemlerle anlatan bu roman benzer durumları anlatan romanlaradan çok farklı. Tüm sözlerini bir kerede sarfetmektense sık sık geri dönüşler yaparak düşünce yoğunluğunu tüm kitaba yayan yazarın kullandığı dil de diğer romanlardan farklılık gösteriyor. Yazar sözcükleriyle okuyucunun tüm duyularına hitap ediyor.
Kamuoyunun müzik grubu Ezginin Günlüğü’nün solisti olarak tanıdığı Hüsnü Arkan’ın, 12 Eylül döneminin bunalımlı günlerini, polisiye bir gerilimle anlattığı ikinci romanı.
İlk romanı “Ölü Kelebeklerin Dansı”nda fantastik bir hikaye anlatıyordu Hüsnü Arkan. Bir cinayete kurban gittiğini bilmesine rağmen, katilini hatırlayamamaktan dolayı sıkıntılar çeken genç bir adamın, ölüler ve canlılar dünyası arasındaki yaşantısını; duyguların, düşüncelerin, zamanın ve mekanın önemsiz olduğu, insan yaşamının canlı ya da ölü oluşunun bir düşe, her şeyin bir yanılsamaya dönüştüğü bir metinde işlemişti. Dar anlamda bir polisiye kurgu, romanın meraka ilişkin gereksinimlerini karşılıyor, ama, aslolan ölümün, gerçeğin, zamanın sorgulanışı oluyordu. Bu romanını da “gerçeğin ne, düşün ne olduğu” sorularına ayırmış yazar ve polisiye kurgusunu da tekrarlamış. Üstelik yakın tarihin yaşanmış siyasiolaylarına yapılan göndermeler ve belli bir mekanın seçilmesiyle,bu hikayesinin polisiye yanı daha çekici. Ne var ki, polisiyeye özgü motiflerin varlığını sayfalar ilerledikçe, sona doğru yaklaştıkça fark ediyor ve bütün olup bitenleri bir kez daha gözden geçirmek ihtiyacını hissediyoruz. Zaten Hüsnü Arkan’ın amacı da bu; gerçeğin görünürdekinden farklı olduğu, hatta gerçek bile olmayıp bir kurgudan, bir yanılsamadan ibaret olduğu..! Tıpkı kapaktaki tanıtımdaki gibi yani; “bir şey yaşarsınız ama yaşadığınız başka birşeydir. Hıçkırarak ağlarsınız, ama aslında kahkahalar atmışsınızdır. Sevgi, mutluluk, zafer hepsi birer yanılsamadır. Yaşam kurgudur, gerçek düştür. Yalnızca inancınızla biçimlenen bir avuç hamur. Neye inanıyorsanız gerçek odur”.