Saat dörde doğru kapı tıkırdadı, tanıdık gelmeyen bir sima içeri girdi. “Geçmiş olsun,” dedikten sonra yüzünü daha iyi seçmem için yakınlaştı. Gözlerimi kısıp açarak bulmacayı çözmeye çalıştım. Olmadı. Sağ elini ters şekilde yüzüne doğru yukarı kaldırıp “tamam” der gibi iki kere, başıyla birlikte öne arkaya salladı. Kısa bir yoklamadan sonra yatağa dönük duran ikili koltuğun ucuna yerleşti. Yüzüme tekrar baktı, “Ben Kont!” dedi. Polo yakalı mavi tişörtünün tüm düğmeleri ilikliydi ve kucağına yerleştirdiği eskimiş siyah deri çanta, kendisinden daha ciddi görünüyordu. Kont’un çökmüş avurtları tanınıp tanınmama faslını önemsiz kılıyor, bir yemek sofrasına oturacakmış gibi iştahla söylenmeyi bekleyen kelimeler o ağzın içinde hazır bekliyordu. Tıraş kolonyası ve parlayan yüzüne uyacak anılar da yoktu hafızamda. Hangi dünyanın kontuysa acemi işi çıkmıştı tornadan.
Kitap Yorumları - (0 Yorum)