İnsanın sorumluluğundan, erdemli duruş ve yaşayışından bahsediyoruz değil mi? Sözlerin içinin boşaltıldığı, kelimelerin kifayetini yitirdiği, hâl dilinin dahi bir işe yaramadığı bir zamanda yaşamaya başladık. Sezai Karakoç yıllar önce, Hızır’la geçirdiği saatlerde hâlimize şöyle tercümanlık yapar:“Hükümdarın hükümdarlığı için halka yalvardığıAma yine de eşsiz zulümler işlediği vakitlere erdimBunu bana söylemedinizİnsanlar havada uçtu ama yerde öldülerBunu bana öğretmediniz...”Atalarımız “Üzüm üzüme baka baka kararır” derken herhâlde bağdaki kara üzümlerin birbirlerine bakarak tatlandığından bahsetmiyor, “Kızım sana diyorum gelinim sen anla” deyip insandan insana açılan kapılardan, köprülerden nasıl girilir, nasıl yürünür, nasıl hâldaş, nasıl yoldaş olunur bunlara göndermede bulunuyorlardı. Her insanın kendine göre bir hâldaşı, bir yoldaşı mutlaka vardır. Şimdi size hem hâldaşlığı, hem yoldaşlığı bilen; yaşayan, yaşatan sonra da göçüp giden bir gönül erinin hayat kesitlerinden bahsedeyim.
Kitap Yorumları - (0 Yorum)