Kur’an ve Sünnet Işığında Şeytandan Günümze Irkçılık
Tanıtım Bülteni
Hepimiz biliyoruz; ilk ırkçı şeytandı. Allah Âdem’e secde etmesini emrettiğinde, itiraz etti. “Ben ondan hayırlıyım. Çünkü beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan” deyip, kökenine atıfla üstünlük tasladı.İblis’in ‘köken’ üzerinden ürettiği bu kibir, sonradan ne yazık ki insana da bulaştı. Nitekim insanlık tarihi, bir anlamda “ırkçı” çatışmaların da tarihi. Sadece son ikiyüz yılda milliyetçilik/ırkçılık hastalığının sebep olduğu savaş ve çatışmalarda onmilyonlarca insan hayatını kaybetti.Dahası, aynı ırkçılık sendromuyla, İslam dünyası parçalandı. Yetmedi, her parça kendi içinde iç çatışmalara sürüklendi. Türkiye de bundan epey payını aldı. Kurucu kadronun Türkçü karakteri, reaksiyoner Kürtçülük, Arap milliyetçiliği, derken hepsi birden İslam milletinin kardeşlik duygusunu parçaladı.Ümmetin içinden geçiyor olduğu restorasyon sürecinde ise, aslî kaynaklara müracaat ederek bu illetten kurtulmak kaçınılmaz.İşte, Şeytandan Günümüze Irkçılık, İslam kültürünün iki temel kaynağı olan âyetler ve hadislere müracaatla, ırkçılık konusunda ilâhî vahyin ve Resulullah’ın sünnetinin neler söylediğini, örnek olaylarla birlikte ele alıyor...
Kitabın konusu güncel olarak tartışılan bir konu değil. Önümüzdeki yıllarda Kuran’ın ırkçılığa bakışı ve kendisinin ne kadar ırkçı olduğu konuları hakkındaki tartışmaların yoğunlaşacağını öngörüyorum. Yazar beklenen tartışmaya biraz erken bir giriş yapmak istemiş olabilir. Şimdi içeriğine gelelim.Kuran’ı inceleyenler onda günümüz ortalama beyinlerine ve ortalama ahlak ölçütlerine göre “ırkçı” olarak nitelenebilecek ayetler ve yargılar olduğunu görürler. Bu ayetlerin çoğunluğu Yahudiler içindir. Dolayısıyla Kuran’ın avam ifadeyle “ırkçılık karşıtı” olduğunu öne sürenlerin öncelikle bu ayetlerdeki yargıları açıklaması beklenir. Bunu Kuran’ı suçlamak için söylemiyorum. Tersine, bu ayetlerin anlaşılmadan ırkçılık kavramının nerede bitip nerede başladığına karar vermek, bunu yaparken de Kuran’ın izinden çıkmamak olanaksız. Yazar bunu yapmıyor. Hatta bu ayetlerden hiç söz etmiyor. Hatta Yahudilikle o kadar ilgisiz bir kitap ki, konu dizininde Yunan sözcüğünü bile bulurken Yahudi sözcüğünü bulamıyorsunuz. Bunun yerine Ebu Bilmem Kim’in aşiretçiliği üzerinde duruluyor. Bunu yaparken ölçü kaçırılıyor, rasyonel yurtseverliğe de “milliyetçilik” suçlaması getirilip batıl ilan ediliyor. Bugünlerde yurtseverliğe dört koldan saldırılıyor. Solcusu bir yandan, liberali bir yandan, ırkçı-ayrılıkçısı bir yandan, şeriatçısı bir yandan, Ilımlı İslamcı’sı bir yandan… “Zamanlama manidar” mı desem… Zamanın ruhu mu desem…Zamanın ruhu bütün kavramların içinin boşaltılması, bütün sözcüklerin yerinden kaydırılması olmuş. Kuran’ın da kınadığı bu davranışı ırkçılık tartışmalarında görmek olanaklı. Irkçılık kavramı şirazesinden kaymış, meşru yurtseverlikle karıştırılmış. Irkçılara öngörülen cezalar en berbat faşistin hayal gücünü aşar olmuş. Sözde ırkçılık karşıtı hareketlerin başını gerçek ırkçılar çeker olmuş. İşte böyle bulanık sularda bu kitap politik bir ajandanın kendi çapında hazırlayıcılığını üstleniyor. Kitabın sonunda Saidi Nursi’nin konu hakkındaki kutsal öğütlerini buluyorsunuz. Beyinler ve vicdanlar “dinler arası diyalog ve hoşgörü”, “farklılıklara tahammül”, “çok kültürlülük” gibi politik truva atlarıyla BOP’a, işgalciliğe, azınlık tahakkümüne ve İslam dünyasının son umudu olan bağımsız Türkiye Cumhuriyeti’nin yıkılmasına razı ediliyor. Bu kirli oyunlara Kuran’ın alet edilmesinin dehşetini ifade etmekte güçlük çekiyorum.
Kitap Yorumları - (1 Yorum)
Kitabın konusu güncel olarak tartışılan bir konu değil. Önümüzdeki yıllarda Kuran’ın ırkçılığa bakışı ve kendisinin ne kadar ırkçı olduğu konuları hakkındaki tartışmaların yoğunlaşacağını öngörüyorum. Yazar beklenen tartışmaya biraz erken bir giriş yapmak istemiş olabilir. Şimdi içeriğine gelelim.Kuran’ı inceleyenler onda günümüz ortalama beyinlerine ve ortalama ahlak ölçütlerine göre “ırkçı” olarak nitelenebilecek ayetler ve yargılar olduğunu görürler. Bu ayetlerin çoğunluğu Yahudiler içindir. Dolayısıyla Kuran’ın avam ifadeyle “ırkçılık karşıtı” olduğunu öne sürenlerin öncelikle bu ayetlerdeki yargıları açıklaması beklenir. Bunu Kuran’ı suçlamak için söylemiyorum. Tersine, bu ayetlerin anlaşılmadan ırkçılık kavramının nerede bitip nerede başladığına karar vermek, bunu yaparken de Kuran’ın izinden çıkmamak olanaksız. Yazar bunu yapmıyor. Hatta bu ayetlerden hiç söz etmiyor. Hatta Yahudilikle o kadar ilgisiz bir kitap ki, konu dizininde Yunan sözcüğünü bile bulurken Yahudi sözcüğünü bulamıyorsunuz. Bunun yerine Ebu Bilmem Kim’in aşiretçiliği üzerinde duruluyor. Bunu yaparken ölçü kaçırılıyor, rasyonel yurtseverliğe de “milliyetçilik” suçlaması getirilip batıl ilan ediliyor. Bugünlerde yurtseverliğe dört koldan saldırılıyor. Solcusu bir yandan, liberali bir yandan, ırkçı-ayrılıkçısı bir yandan, şeriatçısı bir yandan, Ilımlı İslamcı’sı bir yandan… “Zamanlama manidar” mı desem… Zamanın ruhu mu desem…Zamanın ruhu bütün kavramların içinin boşaltılması, bütün sözcüklerin yerinden kaydırılması olmuş. Kuran’ın da kınadığı bu davranışı ırkçılık tartışmalarında görmek olanaklı. Irkçılık kavramı şirazesinden kaymış, meşru yurtseverlikle karıştırılmış. Irkçılara öngörülen cezalar en berbat faşistin hayal gücünü aşar olmuş. Sözde ırkçılık karşıtı hareketlerin başını gerçek ırkçılar çeker olmuş. İşte böyle bulanık sularda bu kitap politik bir ajandanın kendi çapında hazırlayıcılığını üstleniyor. Kitabın sonunda Saidi Nursi’nin konu hakkındaki kutsal öğütlerini buluyorsunuz. Beyinler ve vicdanlar “dinler arası diyalog ve hoşgörü”, “farklılıklara tahammül”, “çok kültürlülük” gibi politik truva atlarıyla BOP’a, işgalciliğe, azınlık tahakkümüne ve İslam dünyasının son umudu olan bağımsız Türkiye Cumhuriyeti’nin yıkılmasına razı ediliyor. Bu kirli oyunlara Kuran’ın alet edilmesinin dehşetini ifade etmekte güçlük çekiyorum.