Yakuşuk Oğlan, aklından bu Bozkurt hâlleşmesini geçirirken, Hân Kurıkanı’ndan tarafa baktı. Bakmasıyla kulaklarında arka arkaya çatırtı sesleri duyması bir oldu. Çapula girişenler, Hân Kurıkanı’nın direklerini yıkmışlar, keçe duvarlarını parçalamışlar, ne buldularsa, almaya başlamışlardı. İşte o hengâme arasında; gök gözlü, gök yeleli Bozkurt; yıkılan, parçalanan Hân Kurıkanı’ndan gelen ses ve yükselen tozdan telâşa düşmüş olmalı ki, ağzı ve ön ayakları ile Kök Türk batrağının bağlı olduğu direğe, âdetâ yapışmıştı. Gök gözlü, gök yeleli Bozkurt, kurıkanla birlikte batrak direğinin de yıkılacağını sanmıştı. Bu manzarayı gören Yakuşuk Oğlan, hızlı adımlarla batrak direğinin dibine geldi ve dişleri ile sıkıca kavradığı direği, ön ayakları ile de tutmaya çalışan gök gözlü, gök yeleli Bozkurt’un ensesini sıvazladı, başını okşadı. Yakuşuk Oğlan; gök gözlü, gök yeleli Bozkurt’un köngülünde durmakta olan batrak sevgisine ne diyeceğini bilemedi. Yakuşuk Oğlan için, direk ucunda dalgalanmakta olan batrak ile başını ve ensesini okşadığı gök gözlü, gök yeleli Bozkurt aynı yerde durmakta idiler. Yakuşuk Oğlan, köngülünden, bu batrak ve Bozkurt aynîyetini geçirmekte iken, ensesini sıvazlamakta olduğu Bozkurt, başını yukarıya, batrak direğinin tepesine doğru kaldırdı ve gök gözlerini o batrak üstündeki Bozkurt resmine dikti. İnsan aynaya bakınca neler hissederse; gök gözlü, gök yeleli Bozkurt da, batrak üstüne işlenmiş gök gözlü, gök yeleli Bozkurt nakışında, aynı şeyleri hissediyor, batrakta kendini görüyordu…
Yazar, Türk’lerin (kök türk ifadesi tuhafıma gitti doğrusu, kök hücre gibi birşey olsa gerek herhalde) Orta Asya’da yaşadığı zamanlarda geçtiği varsayılan Ergenekon destanını, efsanesini, söylencesini dizi roman olarak düşündüğü ilk kitabının ana konusu olarak belirlemiş. Bu şekilde yeni nesle hitap edebileceğini düşünüp konuyu daha edebi ve ilgi çekici kılmaya çalışmış. Bir destandan bir roman çıkarmak için de çok uğraşmış, zorlamış ve ziyadeleştirmiş. Belki de ilk kitap olduğu için çok başarılı bul-a-madım, akıcı ve sürükleyici değil maalesef. Dilde öztürkçecilik bayağı göze çarpıyor ama destanda yer alan bir figürü, bir müslüman arap seyyahı ile buluşturması tarih konusunda şaşırttı beni ama sonuçta bu bir kurgu roman, olabilir. Romanı okurken Ergenekon destanı Kur’an’da geçen Zulkarneyn kıssası ile benzeştiği yönler dikkatimi çekti. İlk romanı pek tutmadım ama inşallah yeni okumaya başladığım ikincisi beni şaşırtır
Kitap Yorumları - (3 Yorum)
Okuması güzel çok akıcı olmamada hoş zaman geçirtiyor ilk roman ileride daha iyi olur
Yazar, Türk’lerin (kök türk ifadesi tuhafıma gitti doğrusu, kök hücre gibi birşey olsa gerek herhalde) Orta Asya’da yaşadığı zamanlarda geçtiği varsayılan Ergenekon destanını, efsanesini, söylencesini dizi roman olarak düşündüğü ilk kitabının ana konusu olarak belirlemiş. Bu şekilde yeni nesle hitap edebileceğini düşünüp konuyu daha edebi ve ilgi çekici kılmaya çalışmış. Bir destandan bir roman çıkarmak için de çok uğraşmış, zorlamış ve ziyadeleştirmiş. Belki de ilk kitap olduğu için çok başarılı bul-a-madım, akıcı ve sürükleyici değil maalesef. Dilde öztürkçecilik bayağı göze çarpıyor ama destanda yer alan bir figürü, bir müslüman arap seyyahı ile buluşturması tarih konusunda şaşırttı beni ama sonuçta bu bir kurgu roman, olabilir. Romanı okurken Ergenekon destanı Kur’an’da geçen Zulkarneyn kıssası ile benzeştiği yönler dikkatimi çekti. İlk romanı pek tutmadım ama inşallah yeni okumaya başladığım ikincisi beni şaşırtır
Destanımız Ergenekon’un; yazarın güzel kurgulamasıyla ortaya çıkan ve okuyanı içine alan dünyada, kahramanları ile birlikte vakit geçiriyorsunuz.