Peygamber Efendimizin büyüklüğü ve yüceliğini kavramakta akıl acizdir. Aklın en son derecesinin timsali olan Cebrail, Sidret’ül-münteha’dan ileri bir adım daha atamamış, O’nu yolunda yalnız bırakmıştır. İmam Gazali; bu büyük sırrı kavramak için O’nun ruhunun feyzine sığınmaktan başka çare bulamadım ve teslim olup kurtuldum demiştir. O’nu tanımak yine O’nun Sidre’yi aştığı usul sayesinde yani aşk ve muhabbetle mümkün olabilir. Yaratılışın kaynağı, sebebi ve gayesi olan Fahr-i Âlem (s.a.s.) Efendimize gereği gibi iman etmek de istidada bağlıdır, ilâhî bir lütuftur nasip meselesidir. Hakikatini anlamadan, araştırmadan, gönlünde muhabbet zevkini duymadan, babadan kalma Müslüman olan taklitçide iman varsa da irfan bulunamaz. O’na iman ettik diyenlerin çoğu iman edememişler, O’nu gördüm diyenlerin çoğu görememişlerdir. Nitekim A’raf suresi: 198. ayetinde: “Sana bakıyorlar ama görmüyorlar” buyrulmuştur. Kehf suresi: 110. ayeti dikkatli okunmalı, yanlış anlaşılmamalıdır. Meali; Ben sizin toptan hepinizin misli gibi bir beşerim demektir, yoksa içinizden biriniz gibi bir beşerim demek değildir. Yaratılışın gayesi olan o yüce varlık beşeriyetin bütün üstün sıfatlarını kendinde toplayarak bu âleme gelmiştir. O da bizim gibi bir insandır diyen dalâlettedir, O’nu Hak Teâlâ’dan haber getirmekle görevli bir elçi derecesinde görenler de noksanlık içindedir.
Kitap Yorumları - (0 Yorum)