Altmışlı yılların gözde iktisadından iki kavramı ödünç alarak ifade edecek olursam, Türkoloji'nin bir kalkışı, take-off ve bir kendisini sürdürmesi, self-sustained state, söz konusu olmaktadır, şimdi her üç Türkoloji de take-off ile ilgilenmemekte ve kendisini sürdüren yapısını süsleyecek benekler peşindedir. Eğer Amerikan sosyologlarının moda ettikleri sözcükle ifade edecek olursak, "established", yerleşmiş, Türkoloji'yi kuvvetlendiren aşırı ampirisist katkılar makbul sayılmaktadır. En "büyük" türkolog, establishment'i en çok kollayabilendir.
Yalçın Küçük, bu kitabında da ilgi çekici konularla buluşturuyor okuyucularını. Enver Paşa’nın Türkistan’da Ruslara karşı savaşırken öldüğünde İngiliz üniforması içinde olduğunu ve bunun da Lenin’in yakın dostu olan Roy’un anılarında bulunduğunu belirtiyor. Halbuki Enver Paşa’yı iflah olmaz bir İngiliz düşmanı olarak tanıyorduk. Musul, Misakı milli sınırları içinde olmasına rağmen İngiliz kontrolündeki Irak’a terki konusunda çok rahat davranıldığını, diğer sınırlarda verilen mücadelenin burada verilmediğini, buna karşı çıkan (asker-sivil) kişilerin ise çesitli vesilelerle hain damgası alarak, ya idama ya da sürgüne maruz kaldıklarını yazarın kendine has akıcı anlatımı içinde okuyabiliyoruz. Nazım Hikmet hakkında da kitaba bir bölüm ekleyen yazar, şairin hiç bilinmeyen ya da fazla konuşulmayan yönlerini; dedesinin 1848 Polanya devrimi sırasında Türkiye’ye iltica eden Polanyalı bir subay olan Brejenski olduğunu, dayısının Ali Fuat Paşa olduğunu ve Moskavada yaşadığı hayattan bazı kesitleri bu eserde okumak mümkün.
Kitap Yorumları - (1 Yorum)
Yalçın Küçük, bu kitabında da ilgi çekici konularla buluşturuyor okuyucularını. Enver Paşa’nın Türkistan’da Ruslara karşı savaşırken öldüğünde İngiliz üniforması içinde olduğunu ve bunun da Lenin’in yakın dostu olan Roy’un anılarında bulunduğunu belirtiyor. Halbuki Enver Paşa’yı iflah olmaz bir İngiliz düşmanı olarak tanıyorduk. Musul, Misakı milli sınırları içinde olmasına rağmen İngiliz kontrolündeki Irak’a terki konusunda çok rahat davranıldığını, diğer sınırlarda verilen mücadelenin burada verilmediğini, buna karşı çıkan (asker-sivil) kişilerin ise çesitli vesilelerle hain damgası alarak, ya idama ya da sürgüne maruz kaldıklarını yazarın kendine has akıcı anlatımı içinde okuyabiliyoruz. Nazım Hikmet hakkında da kitaba bir bölüm ekleyen yazar, şairin hiç bilinmeyen ya da fazla konuşulmayan yönlerini; dedesinin 1848 Polanya devrimi sırasında Türkiye’ye iltica eden Polanyalı bir subay olan Brejenski olduğunu, dayısının Ali Fuat Paşa olduğunu ve Moskavada yaşadığı hayattan bazı kesitleri bu eserde okumak mümkün.