Prof. Dr. Hüseyin Bağcı 1959 yılında Uzunköprü/Edirne'de doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimini Uzunköprü'de tamamladıktan sonra 1979 yılında Almanya'ya giden Prof. Dr. Bağcı Alman Konrad Adenauer Vakfının verdiği Zeki Talebeleri Destekleme Bursu (Stipendium für Begabtenförderung) ile tüm üniversite eğitimini Bonn Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünde yaptı ve aynı bölümde doktorasını tamamladı. İngiltere, Belçika, ABD ve Avusturya'da araştırmalarda bulunan Prof. Dr. Bağcı'nın üç kitabı ve uluslararası dergilerde 8 dilde yayınlanmış 60'dan fazla bilimsel makalesi bulunmaktadır. Dünyanın bir çok kıtasında 65 ülkede uluslararası alanda yüzlerce konferansa katılmış olan Prof. Bağcı ayrıca aralarında merkezi Londra'da bulunan Uluslararası Stratejik Araştırma Enstitüsü (IISS), Brüksel'deki Avrupa Strateji Grubu (European Strategy Group) ve Bonn'daki NATO Derneği üyesidir. Türkiye'de ise Dış Politika Enstitüsü Başkan Yardımcılığı görevini sürdürmektedir. Almanya'da Öğrenim Görmüşler Derneğinin yanı sıra Edirne Kültür ve Yardımlaşma Derneği üyesi de olan Prof. Bağcı ayrıca Türkiye'deki bir çok akademik dergide yayın kurulunda da yer almaktadır. 2000 yılından itibaren Uluslararası Kim Kimdir'de (International Who is Who) yer alan Prof. Bağcı 2000 yılında ODTÜ Üstün Akademik Başarı ödülüne de layık görülmüştür.Prof. Dr. Hüseyin Bağcı halen Ortadoğu Teknik Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi olarak görev yapmakta ve üniversitedeki Avrupa Araştırmaları Merkezi as başkanı olarak bilimsel çalışmalarını sürdürmektedir. Prof. Bağcı evli ve bir erkek çocuk babasıdır.Yakın tarihimizin bir dönemine damgasını vuran Demokrat Partinin dış politikasını irdeleyen bu eser siyasi tarihimizin çok tartışmalı olan dönemi ile ilgili birçok dış politika sorusuna yanıt vermeye çalışmaktadır. Kitapta hangi iç ve dış politika etmenlerinin Menderes Hükümetini yönlendirdiği; İngiltere, ABD ve Türkiye'nin Yakın ve Ortadoğu'ya ilişkin güvenlik çıkarları arasında nasıl bir ilişki olduğu, Türk Hükümetinin Kıbrıs sorununda aldığı tavır, 50'li yılların sonunda Yakın ve Ortadoğu'da Türkiye'nin sahip olduğu ağırlık üzerinde durulmuştur. Bu çerçevede Menderes Hükümetleri tarafından izlenen dış politikanın ana çizgileri üzerinde yoğunlaşarak o dönemin politik ruhu ile izlenen dış politika arasındaki kopmaz bağın irdelenmesi amaçlanmıştır.
Demokrat Parti Dönemi Türk Dış Politikasının incelendiği bu kitap için, yazar hem yurt içi hem de yurt dışında çeşitli inceleme ve araştırmalar yaptığını belirtmiştir. Bu inceleme ve araştırmalarda özellikle Washington ve Londra’daki Public Record Office, British Library, Institute for International Strategic Studies, Library of London School of Economics, National Archives of the United States, Library of Congress, Institute of Turkish Studies gibi kurum ve kuruluşlardan yararlanılmıştır. Yazar ayrıca çalışması için hem Türk hem de yabancı çok sayıda kişi ile bizzat görüştüğünü ifade etmektedir.Kitabın birinci bölümünde; Türkiye’nin Batı İttifakına Girişi, ikinci bölümünde Menderes Hükümetinin Öncülüğünde Türkiye’nin Ortadoğu Politikasındaki “Yeni Yönelişi”, üçüncü bölümde ise “Kıbrıs Sorununun” Ortaya Çıkışı ve Menderes Hükümetinin Kıbrıs Politikası ve Sonuç anlatılmaktadır. Kitap, Demokrat Partinin 14 Mayıs 1950’de seçimleri kazanıp iktidarı Cumhuriyet Halk Partisinden devralması ile başlamaktadır. İncelenen dönem 27 Mayıs 1960’ta, Menderes hükümetinin iktidardan düşürülmesine kadar geçen dönemdir. Kitapta İkinci Dünya Savaşından sonra Türkiye’yi doğrudan ilgilendiren olaylar ve kararlar da ayrıntılı olarak değerlendirilmektedir.Kitabın ana teması, yazarın “Menderes Dönemi” olarak tanımladığı bu on yıllık süre içerisindeki Türk Dış Politikasının temelleri, gelişmesi ve uygulanmasıdır. Bu haliyle kitap Türkiye’de dış politika üzerine yapılan ilk “dönem çalışmalarından” biridir. Birinci bölümde Türkiye’nin NATO’ya katılması incelenmektedir. Özellikle, o dönemde Türk-Amerikan ilişkileri ve Menderes Hükümetinin Kore’ye asker gönderme kararı anlatılmaktadır. Yazar Türkiye’nin NATO ittifakı içine alınmasını, Menderes Hükümetinin en büyük başarısı olarak değerlendirmektedir. Bu bölümde ayrıntılı olarak anlatılan bir diğer konu da ABD’nin Ankara Büyükelçisi Mc Ghee’nin, Türkiye’nin NATO’ya dahil edilmesi sürecinde Avrupa ülkelerinin yoğun tepkilerine karşı gösterdiği çabalardır.İkinci bölümde Menderes Hükümetinin Orta Doğu ve Balkan Politikaları incelenmektedir. Yazar özellikle Menderes Hükümetinin Orta Doğu politikalarındaki “Yeni Yöneliş” ve onu ortaya çıkaran faktörler üzerinde durmaktadır. Orta Doğu’da “aktif politika” istemleri ve “Büyük Birader” politikası arayışları ve Bağdat Paktının kurulmasına varan gelişmeler değişik açılardan değerlendirilmektedir. Balkan Paktının kuruluşu ve bu paktın Menderes Hükümetinin Orta Doğu politikası için olan önemi de ayrıntılı olarak bu bölümde anlatılmaktadır. Bandung Konferansı ve Menderes Hükümetinin o dönem bağımsızlığını yeni kazanan eski sömürge ülkeler arasında moda olan ‘tarafsızlık’ politikasına niçin sıcak bakmadığı da ikinci bölümde yer almaktadır. Yazara göre bunun temel nedeni Türkiye’nin o dönemdeki ulusal güvenlik anlayışıdır. Bu çerçevede Orta Doğu’daki krizli yıllar (1957-58) ayrıntılı olarak ortaya konulmuştur. Benzeri şekilde, Eisenhower Doktrini çerçevesinde ve 1956 yılında yaşanan Süveyş Bunalımı ile 1957 Türkiye-Suriye krizi esnasında, Türk ve Amerikan çıkarlarının ne dereceye kadar örtüştüğü de değerlendirilmektedir.Üçüncü bölümde ise Menderes Hükümetinin Kıbrıs politikası irdelenmektedir. Yazara göre, Menderes Hükümetinin diplomatik ve hukuki önlemler alma gereğini duyması, Fatin Rüştü Zorlu vasıtasıyla, ancak Kıbrıs Sorununun Yunanistan tarafından Birleşmiş Milletlere getirilip uluslar arası bir boyut almasından sonra olmuştur. Dışişleri Bakanı Zorlu tarafından kurulan Kıbrıs Komisyonunun adadaki Türk güvenlik çıkarlarını dünya kamuoyuna nasıl anlatmaya çalıştığı yine bu bölümde yer alan konular arasındadır. Yazar ayrıca İstanbul’da 6-7 Eylül 1955’te meydana gelen Yunan karşıtı olayların aynı komisyon tarafından dünya kamuoyuna nasıl anlatılmaya çalışıldığını, bu olayların Menderes Hükümetinin iç ve dış politikalarında nasıl bir dönüm noktası haline geldiğini anlatmaktadır. Bu olaylar Menderes Hükümeti için gerek iç gerekse dış politikada önemli sorunlar yaratan ve prestij kaybına neden olan neticeleri de beraberinde getirmiştir. Öyle ki, ilk defa bu olaylardan sonra Başbakan Menderes’in popülerliğini yitirmeye başladığı görülmüştür. Sonuç bölümünde yazar incelediği konuların kısa bir değerlendirmesini yapmaktadır. Yazarın Menderes Hükümetinin Kıbrıs politikasıyla ilgili değerlendirmesi şöyledir: “Demokrat Partinin Kıbrıs Politikası, planlanışı, uygulanışı ve ulaştığı sonuç bakımından kendisinden sonra gelen hükümetlere siyasi, diplomatik ve hukuki temel teşkil edecek bir baz oluşturmuştur”.
İkinci Dünya Savaşı’nın en önemli sonuçlarından bir tanesi, iki kutuplu bir dünya düzeni yaratmasıydı. Savaşın müttefik devletleri; ABD ile SSCB, dünyayı egemenlik altına alma yarışına girmişler, bozulan statüko, farklı politikaları ve tercihleri mecburî kılmıştı. İşte savaşın bitmesinden tam 4 yıl sonra, 14 Mayıs 1950 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti tarihinde yapılan ilk serbest seçimler sonucunda iktidara gelen Demokrat Parti, dış politikada bu yeni oluşan dengenin dayattığı tercihler arasında, Türkiye’nin bugüne değin devam edecek olan tavrının temellerini attı. Ana hatlarını Mustafa Kemal Atatürk’ün belirlediği tarafsızlık politikasının uygulanması, iki kutuplu dünyada -özellikle SSCB’nin Türkiye’den toprak ve Boğazların güvenliğinin ortaklaşa sağlanması yönündeki talepleri yüzünden- imkansız hâle gelince, 1946’dan itibaren Türk dış politikasında yeni yaklaşımlar hâkim oldu. ABD ile rekabete giren SSCB’nin Türkiye’ye yönelik hasmane tutumu, Türkiye’nin batı dünyası ile daha yakın ilişkiler kurmasına yol açtı. Nitekim bu politika değişikliğinin en somut göstergesi, Demokrat Parti iktidarında, 1950 yılında BM tarafından Kore’ye düzenlenen askerî operasyona Türkiye’nin de iştirak etmesiydi. Daha açık bir ifâdeyle Türk dış politikasında Demokrat Parti ile beraber yeni bir sayfa açılıyordu. İşte Türk dış politikası açısından son derece önemli olan bu konu, ODTÜ Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Hüseyin Bağcı’nın kaleme aldığı “Türk Dış Politikasında 1950’li Yıllar” isimli eserde inceleniyor. Türkiye’de dış politika üzerine yapılan dönem çalışmalarının öncülerinden birini yazan Bağcı, Demokrat Parti’nin iktidara geldiği 14 Mayıs 1950 tarihinden, 27 Mayıs 1960 tarihine kadar Menderes hükümetlerinin dış politikasını araştırıyor.
Kitap Yorumları - (4 Yorum)
Demokrat Parti döneminde yaşanan olayları merak edenler için güzel bir çalışma. Günümüze de ışık tutuyor.
demokrat partinin iktidara gelmesinden 27 mayisa giden sureci anlatmaktadir. tamamen tarafsizdir herkese tavsiye edebilecegim bir kitap
Demokrat Parti Dönemi Türk Dış Politikasının incelendiği bu kitap için, yazar hem yurt içi hem de yurt dışında çeşitli inceleme ve araştırmalar yaptığını belirtmiştir. Bu inceleme ve araştırmalarda özellikle Washington ve Londra’daki Public Record Office, British Library, Institute for International Strategic Studies, Library of London School of Economics, National Archives of the United States, Library of Congress, Institute of Turkish Studies gibi kurum ve kuruluşlardan yararlanılmıştır. Yazar ayrıca çalışması için hem Türk hem de yabancı çok sayıda kişi ile bizzat görüştüğünü ifade etmektedir.Kitabın birinci bölümünde; Türkiye’nin Batı İttifakına Girişi, ikinci bölümünde Menderes Hükümetinin Öncülüğünde Türkiye’nin Ortadoğu Politikasındaki “Yeni Yönelişi”, üçüncü bölümde ise “Kıbrıs Sorununun” Ortaya Çıkışı ve Menderes Hükümetinin Kıbrıs Politikası ve Sonuç anlatılmaktadır. Kitap, Demokrat Partinin 14 Mayıs 1950’de seçimleri kazanıp iktidarı Cumhuriyet Halk Partisinden devralması ile başlamaktadır. İncelenen dönem 27 Mayıs 1960’ta, Menderes hükümetinin iktidardan düşürülmesine kadar geçen dönemdir. Kitapta İkinci Dünya Savaşından sonra Türkiye’yi doğrudan ilgilendiren olaylar ve kararlar da ayrıntılı olarak değerlendirilmektedir.Kitabın ana teması, yazarın “Menderes Dönemi” olarak tanımladığı bu on yıllık süre içerisindeki Türk Dış Politikasının temelleri, gelişmesi ve uygulanmasıdır. Bu haliyle kitap Türkiye’de dış politika üzerine yapılan ilk “dönem çalışmalarından” biridir. Birinci bölümde Türkiye’nin NATO’ya katılması incelenmektedir. Özellikle, o dönemde Türk-Amerikan ilişkileri ve Menderes Hükümetinin Kore’ye asker gönderme kararı anlatılmaktadır. Yazar Türkiye’nin NATO ittifakı içine alınmasını, Menderes Hükümetinin en büyük başarısı olarak değerlendirmektedir. Bu bölümde ayrıntılı olarak anlatılan bir diğer konu da ABD’nin Ankara Büyükelçisi Mc Ghee’nin, Türkiye’nin NATO’ya dahil edilmesi sürecinde Avrupa ülkelerinin yoğun tepkilerine karşı gösterdiği çabalardır.İkinci bölümde Menderes Hükümetinin Orta Doğu ve Balkan Politikaları incelenmektedir. Yazar özellikle Menderes Hükümetinin Orta Doğu politikalarındaki “Yeni Yöneliş” ve onu ortaya çıkaran faktörler üzerinde durmaktadır. Orta Doğu’da “aktif politika” istemleri ve “Büyük Birader” politikası arayışları ve Bağdat Paktının kurulmasına varan gelişmeler değişik açılardan değerlendirilmektedir. Balkan Paktının kuruluşu ve bu paktın Menderes Hükümetinin Orta Doğu politikası için olan önemi de ayrıntılı olarak bu bölümde anlatılmaktadır. Bandung Konferansı ve Menderes Hükümetinin o dönem bağımsızlığını yeni kazanan eski sömürge ülkeler arasında moda olan ‘tarafsızlık’ politikasına niçin sıcak bakmadığı da ikinci bölümde yer almaktadır. Yazara göre bunun temel nedeni Türkiye’nin o dönemdeki ulusal güvenlik anlayışıdır. Bu çerçevede Orta Doğu’daki krizli yıllar (1957-58) ayrıntılı olarak ortaya konulmuştur. Benzeri şekilde, Eisenhower Doktrini çerçevesinde ve 1956 yılında yaşanan Süveyş Bunalımı ile 1957 Türkiye-Suriye krizi esnasında, Türk ve Amerikan çıkarlarının ne dereceye kadar örtüştüğü de değerlendirilmektedir.Üçüncü bölümde ise Menderes Hükümetinin Kıbrıs politikası irdelenmektedir. Yazara göre, Menderes Hükümetinin diplomatik ve hukuki önlemler alma gereğini duyması, Fatin Rüştü Zorlu vasıtasıyla, ancak Kıbrıs Sorununun Yunanistan tarafından Birleşmiş Milletlere getirilip uluslar arası bir boyut almasından sonra olmuştur. Dışişleri Bakanı Zorlu tarafından kurulan Kıbrıs Komisyonunun adadaki Türk güvenlik çıkarlarını dünya kamuoyuna nasıl anlatmaya çalıştığı yine bu bölümde yer alan konular arasındadır. Yazar ayrıca İstanbul’da 6-7 Eylül 1955’te meydana gelen Yunan karşıtı olayların aynı komisyon tarafından dünya kamuoyuna nasıl anlatılmaya çalışıldığını, bu olayların Menderes Hükümetinin iç ve dış politikalarında nasıl bir dönüm noktası haline geldiğini anlatmaktadır. Bu olaylar Menderes Hükümeti için gerek iç gerekse dış politikada önemli sorunlar yaratan ve prestij kaybına neden olan neticeleri de beraberinde getirmiştir. Öyle ki, ilk defa bu olaylardan sonra Başbakan Menderes’in popülerliğini yitirmeye başladığı görülmüştür. Sonuç bölümünde yazar incelediği konuların kısa bir değerlendirmesini yapmaktadır. Yazarın Menderes Hükümetinin Kıbrıs politikasıyla ilgili değerlendirmesi şöyledir: “Demokrat Partinin Kıbrıs Politikası, planlanışı, uygulanışı ve ulaştığı sonuç bakımından kendisinden sonra gelen hükümetlere siyasi, diplomatik ve hukuki temel teşkil edecek bir baz oluşturmuştur”.
İkinci Dünya Savaşı’nın en önemli sonuçlarından bir tanesi, iki kutuplu bir dünya düzeni yaratmasıydı. Savaşın müttefik devletleri; ABD ile SSCB, dünyayı egemenlik altına alma yarışına girmişler, bozulan statüko, farklı politikaları ve tercihleri mecburî kılmıştı. İşte savaşın bitmesinden tam 4 yıl sonra, 14 Mayıs 1950 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti tarihinde yapılan ilk serbest seçimler sonucunda iktidara gelen Demokrat Parti, dış politikada bu yeni oluşan dengenin dayattığı tercihler arasında, Türkiye’nin bugüne değin devam edecek olan tavrının temellerini attı. Ana hatlarını Mustafa Kemal Atatürk’ün belirlediği tarafsızlık politikasının uygulanması, iki kutuplu dünyada -özellikle SSCB’nin Türkiye’den toprak ve Boğazların güvenliğinin ortaklaşa sağlanması yönündeki talepleri yüzünden- imkansız hâle gelince, 1946’dan itibaren Türk dış politikasında yeni yaklaşımlar hâkim oldu. ABD ile rekabete giren SSCB’nin Türkiye’ye yönelik hasmane tutumu, Türkiye’nin batı dünyası ile daha yakın ilişkiler kurmasına yol açtı. Nitekim bu politika değişikliğinin en somut göstergesi, Demokrat Parti iktidarında, 1950 yılında BM tarafından Kore’ye düzenlenen askerî operasyona Türkiye’nin de iştirak etmesiydi. Daha açık bir ifâdeyle Türk dış politikasında Demokrat Parti ile beraber yeni bir sayfa açılıyordu. İşte Türk dış politikası açısından son derece önemli olan bu konu, ODTÜ Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Hüseyin Bağcı’nın kaleme aldığı “Türk Dış Politikasında 1950’li Yıllar” isimli eserde inceleniyor. Türkiye’de dış politika üzerine yapılan dönem çalışmalarının öncülerinden birini yazan Bağcı, Demokrat Parti’nin iktidara geldiği 14 Mayıs 1950 tarihinden, 27 Mayıs 1960 tarihine kadar Menderes hükümetlerinin dış politikasını araştırıyor.