Vaktiyle TRT’de güneş tutulmasını anlatan bir program izlemiştim. Spiker konuştuğu gökbilimci konuğa evrenin bir sınırı, ulaşabileceğimiz bir sonu olup olmadığını sormuştu. Gökbilimci uzman şöyle bir gülümsedi. "Biz varsaydığımız sınırlarına yaklaştıkça, o sınır bizden uzaklaşır." diye açıkladı bu karışık durumu. Yani evrenin sınırları var, ama biz yaklaştıkça uzaklaşan bir sınır bu. Evren için yapılan bu açıklama, dil için de geçerlidir. Biz dilimizin sınırlarına yürüdükçe, o sınırlar bizden uzaklaşır. Sürekli genişleyen, uçsuz bucaksız, seslerle, sözcüklerle dolu bir balon düşünün. Bu balon sürekli şişebilir de, sönebilir de..Başka dillerin yoğun baskısıyla sönebilecek bir balon gibidir dil, ancak kendi olanaklarını harekete geçirerek (edebiyatta, bilimde, eğitimde) sınırlarına doğru yürürseniz, bu esnek ve canlı evren genişler.Geride bıraktığımız kocaman bir tarihten hiç ders almamış gibi görünen iki anlayış, eğitim ve bilim kurumlarımızı zorluyor.Bunlardan birincisi, önce tercüman, sonra bilim adamı olmamızı istiyor. Onlara göre varsa yoksa İngilizce Makalelerinizi İngilizce yazarsanız on beş puan, Türkçe yazarsanız beş puan. Bu, açıkça kendi dilimizi cezalandırmak değil mi? İkinci anlayış ise, önce imam, sonra bilim adamı, öğretmen, gazeteci, bankacı olmamızı istiyor. Onlara göre Osmanlıcayı, Arapça ve Farsçayı herkes öğrenmeli. Türkçe iki cepheden böyle zorlanıyor.Bu durumda "Türkçem mahzun, ben mahzun!" demez misiniz?Bu iki anlayışa karşı ses bayrağımızı dalgalandıracak üçüncü bir gücü canlandırmak zorundayız.
Yazar, Türkçe’nin önemine değinerek, ülkemizde son yıllarda egemen olmaya başlayan yabancı isimleri ve ingilizce’nin egemenliğini haklı olarak eleştiriyor. Türkçe’mizin sorunları, buna kadar diğer dillerle kıyaslandığında ne kadar zengin olduğunu kitapta hemen hemen her sayfada okumak mümkün. Buna karşın, bilerek yada bilmeyerek farketmez, son yıllarda dilimizi yıpratma çabaları had safhaya çıktı ve bunu üzülerek izliyoruz. Ancak, Oktay Sinanoğlu’nun da belirtiği gibi, “Türkçe giderse Türkiye gider”. Onun için bizi bir arada tutan, dilimize sahip çıkmalı, onu korumalıyız. Bu anlamda da bu amaç uğruna çalışan herkesi desteklemeliyiz.
Gecekonduları anlatan roman ve öyküleriyle Lions, MAY, PEN Yazarlar Derneği ve Orhan Kemal ödüllerine değer görülen Kemal Ateş, ‘Öğretemediğimiz Türkçe’, ‘Türk Dili’ gibi kitaplarında Türkçe’nin güncel sorunları, sıkça yapılan kullanım hatalarına dair yazılar kaleme almış, büyük bir ilgiyle okunmuştu. Ateş, yeni kitabı ‘Türkçem Mahzun Ben Mahzun’ ile Türkçe üzerine yazdığı kitaplara bir yenisini daha ekledi. ‘Basında Dil Yanlışları’, ‘Türkçenin Güncel Sorunları’, ‘Yazı ve Dil Devrimi’, ‘Liselerde Osmanlıca Dersleri’nden oluşan dört bölümle dilin güzelliklerinin, kötü ya da yanlış kullanımlarla dilin nasıl yok edildiğini gözler önüne seri
Kitap Yorumları - (4 Yorum)
Hocanın kitapları muhakkak okunmalı
Türkçemizin güncel sorunlarını örneklerle anlatan bu kitapla birlikte dilimize sahip çıkmamız gerektiği gözler önüne serilmiştir.
Yazar, Türkçe’nin önemine değinerek, ülkemizde son yıllarda egemen olmaya başlayan yabancı isimleri ve ingilizce’nin egemenliğini haklı olarak eleştiriyor. Türkçe’mizin sorunları, buna kadar diğer dillerle kıyaslandığında ne kadar zengin olduğunu kitapta hemen hemen her sayfada okumak mümkün. Buna karşın, bilerek yada bilmeyerek farketmez, son yıllarda dilimizi yıpratma çabaları had safhaya çıktı ve bunu üzülerek izliyoruz. Ancak, Oktay Sinanoğlu’nun da belirtiği gibi, “Türkçe giderse Türkiye gider”. Onun için bizi bir arada tutan, dilimize sahip çıkmalı, onu korumalıyız. Bu anlamda da bu amaç uğruna çalışan herkesi desteklemeliyiz.
Gecekonduları anlatan roman ve öyküleriyle Lions, MAY, PEN Yazarlar Derneği ve Orhan Kemal ödüllerine değer görülen Kemal Ateş, ‘Öğretemediğimiz Türkçe’, ‘Türk Dili’ gibi kitaplarında Türkçe’nin güncel sorunları, sıkça yapılan kullanım hatalarına dair yazılar kaleme almış, büyük bir ilgiyle okunmuştu. Ateş, yeni kitabı ‘Türkçem Mahzun Ben Mahzun’ ile Türkçe üzerine yazdığı kitaplara bir yenisini daha ekledi. ‘Basında Dil Yanlışları’, ‘Türkçenin Güncel Sorunları’, ‘Yazı ve Dil Devrimi’, ‘Liselerde Osmanlıca Dersleri’nden oluşan dört bölümle dilin güzelliklerinin, kötü ya da yanlış kullanımlarla dilin nasıl yok edildiğini gözler önüne seri