İnsanı özgürleştirmeyi hedefleyen, aklı, vahyin rehberliğinde, yönlendiriciliğinde temel seçici ve belirleyici olarak gören Kur'an vahyi, zamanla yerini kaderci/cebriyeci anlayışlara terk etmek zorunda kaldı. İnsan özgürleşemediği gibi, Kur'an'ın her bir buyruğu ile bir halkasını kırdığı köleliği en son kaldıranlar arasında kendini İslami olarak tanımlayan yönetimlerin de olması işin traji komik yanını oluşturdu.Aynı şey kadınlara yönelik uygulamalar için de söz konusuydu. Örneğin kadınların şahitliği kabul edilmezken, evlendiğinde veya boşandığında fikri sorulmazken, mirastan herhangi bir hak alamazken, Kur'an bir ilk adım olarak tüm bu ve benzer alanlarda onlara yeni haklar tanırken ve bu hakların daha da genişletilerek geliştirilmesini ön görmüş iken Kur'an'ın verdiği haklar bile ellerinden alınarak özellikle şehir merkezlerinde dört duvar arasına mahkum edildiler. Pencerelerden bakmaları bile fitne olarak algılanır oldu.Toplumsal ilişkileri, ben merkezci ve totaliter bir anlayış içerisinde değil, istaşereye ve karşılıklı rızaya dayandıran, bunun içinde bir çok yeni hüküm getiren Kur'an'a ve bu hedefleri kendi hayatında bire bir uygulayan Resul'un örnekliğine rağmen toplumsal hayat hep buyurgan ve tepeden inmeci bir anlayış içerisinde yeniden dizayn edildi. Toplumsal hayatın bu yeni totaliter anlayışa göre akması sağlandı. Yöneticilerin kutsallığını reddeden ve Allah'tan başka bir kutsal kabul etmeyen bir anlayışa rağmen günümüze kadar (günümüz dahil) yöneticiler Allah'ın gölgesi olarak anılageldiNe olmuştu da Kur'an'dan başka vahiy kabul etmeyen veya vahiy denince aklına sadece ilahi kelam gelen insanların çocukları, torunları Resul'un her sözünü vahiy olarak algılamaya başlamışlardı. Hatta adına "veli","şeyh" denilen insanların bile sıradan bir dost gibi Allah ile konuştuğuna inanılır olmuştu. Vahiy algılamasındaki bu sapmanın kaynağı neydi? Bu insanları, kimler, yaşadıkları hangi olaylar bu kadar çok değiştirmişti? Babaları, dedeleri her şeyi "ne", "nasıl", "niçin", "kim", "kimden", "niye", "nereden" gibi sorularla anlamaya çalışırken, oğullar ve torunlar bunları, bir suç ve günahmış gibi, niçin ağızlarına almaya korkar olmuşlar, hatta zihinlerinden bile geçirmez duruma gelmişlerdi.? Ne olmuştu da böyle olmuştu? İşte bu kitap bu soruların cevabını aramaktadır.
kitap mutlaka ciddiye alınması gereken gereken bir konuya , sünnetin kaynağına değiniyor. ama bu araştırmada çok önemli bir nokta olan hz. peygamberin cebraille olan iletişimi noktasına kitapta çok yüzeysel değinilmiş. halbu ki cebrail hadisleri , sünnetin kaynağını anlamada belkemiğini oluşturmakta. eğer yazar cibril hadislerinin hiç birini kabul etmiyorsa 700 sayfalık kitabında bunların hangi yanlış anlamalar sonucu ortaya çıktığını yada neden/nasıl uydurulduğunu mutlaka izah etmeliydi. yazar bu eksiği giderememiş olacak ki iki yüz sayfada izah edilebilecek bir kısımdan sonrasını tekrarlarla ve benzer yorumlarla doldurmuş ve böylece kitabın hacmi üç katını aşmış..
Kitap Yorumları - (1 Yorum)
kitap mutlaka ciddiye alınması gereken gereken bir konuya , sünnetin kaynağına değiniyor. ama bu araştırmada çok önemli bir nokta olan hz. peygamberin cebraille olan iletişimi noktasına kitapta çok yüzeysel değinilmiş. halbu ki cebrail hadisleri , sünnetin kaynağını anlamada belkemiğini oluşturmakta. eğer yazar cibril hadislerinin hiç birini kabul etmiyorsa 700 sayfalık kitabında bunların hangi yanlış anlamalar sonucu ortaya çıktığını yada neden/nasıl uydurulduğunu mutlaka izah etmeliydi. yazar bu eksiği giderememiş olacak ki iki yüz sayfada izah edilebilecek bir kısımdan sonrasını tekrarlarla ve benzer yorumlarla doldurmuş ve böylece kitabın hacmi üç katını aşmış..